Hacı Ali Bozdam Konya’nın yakın tarihteki siyasetinde önemli roller üstlenmiş olan bir iş adamı...
Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri
Hazırlayan: Uğur ÖZTEKE
BABAMLAR BÖLGEDE ‘HOCALAR’ DİYE TANINIR BİLİNİRLER
Nüfus kâğıdında doğum tarihim 14 Ocak 1936 yazıyor ama ben aslında 1935 doğumluyum. Ama resmi kayıt böyle geç yazılmışım. Annemin ismi Münevver babamınki Hüseyin. Babam çiftçilik yaparmış aynı zaman da da köyün hatibi imiş. Çumra Üç Hüyük’ten meydana geliyor. Dedem ise Çumra’daki köye 1920 de Bozkır’dan gelmiş. Babamlar sekiz oğlan bir kız kardeşten oldukça kalabalık bir aile imiş. Bugün babam ve üç kardeşi Mehmet amcam, Seyit Ali amcam ve Osman amcam sağ… Seyit Ali amcam hoca, Osman amcam da kırık çıkık ustalarından. Babamlar eskiden bu yana bölgede yedi sülaleden bu yana ‘hocalar’ diye biliniyor ve tanınıyorlar.
AİLEMİZİN KÖKÜ BOZKIR BOZDAM KÖYÜ
Köken olarak Bozkır’ın Bozdam köyündeniz. Büyük dedemiz Mustafa hoca buradan ayrılmış, Bozkır’ın Dutlu köyüne gelmiş. Burası şimdi Akviran’a bağlı. Dedem burada imamlık yapmış, daha sonra Bozkır’ın Kara Yahya köyüne imam olmuş. Burada evlenmiş eğlenmiş ve buraya kök salmış. Dedemler iki oğlan bir kız kardeşmiş. Dedem daha sonra imam olarak Çumra’nın Üç Hüyük köyüne geliyor kardeşleri ise Karayağı köyünde kalıyor. Dedem çok genç yaşta vefat ediyor. Vefat ettiğinde daha 40 küsur yaşında imiş. Köyde bir odamız vardı, en fazla bizim oda çalışırdı, hiç misafirsiz kalmazdı. Babamın anası ebem bizim olamadığımız zamanlarda gelen gidene yokluğumuzu bildirmezdi, yemeklerini götürür onları ağırlardı. Osman amcam ihtiyar heyetinde idi, o da gelen gidenle uğraşırdı. Seyit Ali amcam da köyün cenazelerini yıkar, imam olmadığı zaman namaz kıldırırdı. Babam da fahri hatipti. Babamın medrese arkadaşı bir gün babamı şikâyet etmiş. Suçu da eski ezan okudu diye. Bir gün eve jandarmalar geldi, babamı alıp gittiler. O zaman Çumra’daki mahkeme yeterli değilmiş. Bu yüzden de babamın ifadesini kaymakam almış. Kaymakam Karslı Mustafa Bey, babayiğit bir adamdı. İfadesini aldıktan sonra babama “Hoca niye eski ezan okudun?” diye sormuş. Babam da “efendim eski ezan Türkçe meali Türkçe ezanın Arapça tekniğindedir” demiş. Kaymakam ‘Biliyorum hocam ama ne yapayım bu gözü çıkası senden şikâyetçi’ demiş ve o adama dönüp ‘Soksun seni o medrese. Öp hocanın elini de barıştırayım’ demiş. Daha sonra müftüyü çağırıyor ‘Şu andan itibaren Hüseyin hoca Üç Hüyük köyüne hatip, resmi olarak görevlendireceksin. Yazısını yaz bana getir, ben mühürleyeceğim’ diyor. Yazı yazılıyor, kâğıtlar geliyor, kaymakam mühürlüyor, onaylıyor ve böylece babam resmi hatip oluyor…
BABAM ÇOK SEVİLEN BİR İNSANDI
Babam köyde hatipliğine 1967 yılına kadar devam etti. Bölgede çok sevilen sayılan bir insandı, ağzından en ufak bir kötü laf ya da küfür çıkmazdı. Yine 7’den 70’e kadar herkes kendisini severdi sayardı. Geçenlerde bir arkadaş anlattı. Babamla tarla yüzünden 8-10 sene hasım olmuşlar. Bir gün evde otururken penceresine bir taş atılmış. Taşı atan babammış. Hoca emmiye köpek saldırmasın diye hemen fırlamış kapıyı açmış. Hoca emmi “Rukiye’yi okumaya geldim” demiş. Tabii önce şaşırmışlar ama böylece hasımlık da tatlıya bağlanmış. Babam hep şunu söylerdi: ‘Benim oğlumu da öldürseler, kızımı da kaçırsalar hak bildiğim yoldan asla dönmem’. Babam 1967 yılında tam 67 yaşında iken vefat etti.
ÇOK İYİ ATLARIMIZ VARDI
195O’li yıllarda köyde at arabaları vardı. Bizim de at arabamız vardı ama benim atlarım çok iyi idi. Mesela 1951’de ben 16 yaşındaydım. Bunlarla biz 1956’nın 7. ayına kadar devam ettik. Birinden tarla almıştık. Bu insan komşumuzdu. Biz tarlayı aldık diye tapuyu almadan tarlanın bütün parasını ödedik Ama adam tarlayı daha sonra başka birine satıyor. Hem de bir notere satıyor. Durum öğrenilince bu adam geldi bana “paranızı vereyim bu tarlayı verin” dedi. Ben de’ tarla benim vermem’ dedim. Ve bu tarla yüzünden tam 11 sene mahkemelik olduk. 9 tane avukat tuttum. Ne var ki tuttuğumuz avukatlar noterin tesiri ile ya mahkemeye gelmiyorlar ya da gelseler bile ilgilenmiyorlardı. Ben 1956’nın 7. ayında askere gittim, iki sene askerlik yaptım. Ben yokken bu mahkeme işini babam da becerememiş. 1958’de askerden geldiğimde bir sürü borç vardı. Bu işleri kolaylaştırdıktan sonra 1963 yılında bir traktör aldım. Artık köyde çiftçilik yapıyorduk. Köyümüzde o zaman 8-10 tane traktör vardı. Bunlardan bir tanesi de bizimki idi. Çok çalıştık, işlerimiz biraz daha genişledi, köyde de belli bir yerimiz oldu. Birçok insan dostumuz ahbabımız ‘seni muhtar yapacağız’ diyorlardı. Ama 1969 yılında amcamın oğlu bir vukuat işledi, adam vurdu. Böylece bizim muhtarlık işi de bitti.
ÇİFT AT TOZU KALKARSA JANDARMA GELİYOR DEMEKTİ
Çocukluğumdan 1956’ya kadar hocada okudum. Köyde bizim bir mektebimiz de vardı. Veli Zengin diye de bir hocamız vardı. Bozkır Hisarlıktan’dı. Hocamız mektebin içine siyah tahta koydu. Tabii o zaman din dersi ve Kur’an-ı Kerim okumak yasaktı. Hoca kara tahtaya a b c yazardı, tahtanın arka tarafında da bir pencere açmıştık. Eğer Çumra tarafından gelen iki karaltı görürsek bu demektir ki jandarma geliyor. O zaman da jandarma geliyor diye kitapları kaçırırdık. Yani çift at tozu kalkarsa “jandarma kork” demekti, tek at tozu olursa korkma bir şey olmaz demekti. Uzun yıllar Veli hocada okuduk, sonra 16 arkadaş bir hoca tuttular ben de köy imamına gittim. 1957 yılında köyümüze artezyen kuyusu açıldı. 218 metreden su çıktı. Bu suyun 6.5 metre yukarıya tazyiki vardı. Köyümüzün olduğu yer çukur bir yerdi o suyun akması ile köy birden çoraklandı. Köyün zaman zaman bazı yerlerinde iki metrede suyun durduğu yerde oluyordu. Haziran sonuna kadar sular çekilmezdi ama hoşnutsuz kokular meydana gelirdi. Köyümüzün ismi Üç Hüyük; namı da şuradan geliyordu. Üç tane Hüyük vardı. Kuru hüyük, Şarlak hüyüğü, Mezarlık hüyüğü. Köyümüz Taşağıl köyü, Türkmencamili, Ürünlü, Karkın, Türkmen, Karahüyüğü köylerinin hudutlarına dayanır. 100 haneli bir köy. Köyümüzün halkı genellikle birbirlerini severler, hepsi çiftçilik ile uğraşırlardı. Daha önce köyümüzde aşağı yukarı 16–17 koyun sürüsü vardı şimdi mera azaldığı için bunlar olmasa da yine de 3-4 tane sürü ancak vardır.
BİZİM KÖYÜN BOSTAN VE KAVUNU MEŞHURDU
Bizim köyümüzde bostan kavunu çok olurdu, hatta hala meşhurdur. Mesela Seyit Ali amcamın kavunları Mayıs ayında tarlada ya yenir ya da tarlada kalırdı. Bu kavunlar siyah olurdu. Biz askere gitmeden önce de hatta askerden geldikten sonra da bizim oralarda baranalar olurdu. Bizim baranalarımız güzün toplanır, bahara kadar devam ederdi. Her gün birimizin evinde toplanırdık. Hatta 1961’de bizim köye Adanalı Necmettin Erişen vekil imam olarak geldi. İki yıl bizim köyümüzde kaldı. Geldiği zaman “çorak köye bir çare arayalım” dedi. Cami ile okulun arası boşluktu. Okul ile caminin arasına büyük büyük çukurlar kazdık, toprağı dışarıya attık, tarlalardan toprak getirdik. Çukurları doldurduk. Oralara ağaç diktik. Yaz gününde tarlalardan ekinden gelirdik.
Akşam yemeğini yer, kazma küreğini kapar, caminin önünde toplanırdık. Öyle bir zaman geldi ki o ağaçlar caminin minaresinin boyuna çıktılar. Necmettin Erişen hoca örnek bir insandı. Köyümüzün imamı Cuma namazını ona kıldırırdı. Necmettin hoca köyümüzde namaz kılmayan, hatta camin kapısını açmayan insanları namaz kılar, camiye gelir hale getirdi. Hatta çok insanı o kötü alışkanlıklardan kurtardı, bunlardan caminin minaresinde ezan bile okuyanlar oldu. Necmettin hoca ile iki yıl birlikte olduk. Baranalarda arkadaşlarla otururken akşam toplantıya geç gelene yarın için ceza tavuk kesmekti. Mesela 4 kilometreötedeki tatlı su kuyusundan su getirmekti. Köyde dokuz kişi aynı yaşta idik. Bunlardan birisi amcamın oğlu Süleyman diğerleri ise Abdullah Ateş, Emin Biçici, Kazım Badem, Habib Balıkçı, Ahmet Yaldız, Ahmet Atçı, Ethem Ateş, Ali Uçar idi. Bunlarla yine 35’e 1. 2. ve 3. dönemler olarak askere gittik. Tabii aramızda vefat edenler oldu. Süleyman Emin, Habib Balıkçı, Ahmet Yaldız, Ahmet Atçı rahmetli oldu.
Eniştem İsmail Çakıcı 1926 doğumlu. Taşağıl köyünden o zamanlar ilkokul üç yıllık imiş. Eniştem orayı bitirmiş daha sonra köyler kâtibi olmuş. Aşağı yukarı köyümüzün nüfus yazımlarının yüzde doksanını o yazdırmıştı. Şimdi gençlerin birçoğunun ismi çift. Eniştem 42 yıl Ziraat Bankası’nda çalıştı. Çumra, Kadınhanı, Karapınar ve en son olarak da Ankara’da çalıştı ve Ankara’dan da emekli oldu. Beş yeğenim var doktor, öğretim üyesi, ziraat bankasından emekli ve de iki tanesi de devlet dairesinde çalışıyorlar.
40 LI YILLARDA KONYA’YA İLK DEFA GELİYORDUM
Daha sonraki yıllarda Konya ya geldik. Geldiğimiz zamanlarda da çocuk idi. O zamanlar herhalde oteller yeterli değildi. Konya’ya dışarıdan gelenler hanlarda yatıp kalıyorlardı. Mecidiye hanın orada yani Kapı Camii’nin bitiğinde bir han vardı. Onun üzerinde bir taraf yataklı bir taraf yerde sermeli bir yerdi. Biz orada yattık. Babamı hastaneye yatırmıştık. O zaman Konya’ya ilk defa geliyordum. 1940’lı yıllar idi. Kabasakalın Hanı vardı, daha sonra orada da yattık. Burası da eski garajın olduğu yerde o zamanlar hayvan pazarı ve saman pazarı idi. Köylülerin satmak için oraya getirdiği saman ya da kamışlar olurdu, hatta bir iki sefer de ben getirmiştim. Hatta bir keresinde komşumuz ile birlikte gelmiştik. Konya’ ya gelirken Karaaslan’ın oralarda ben uyumuşum. Arabayı da ben kullanıyordum. At arabası köprüden aşağı uçtu, atlar yukarda kaldı, sattığımız kamışlar bile arabanın tamirine yetmemişti.
ASKERLİĞİMİ ÖNCE İZMİR’DE SONRA DA SİİRT’TE YAPTIM
Vatani görevimi yapmak için askere 28 Temmuz 1956 yılında İzmir Narlıdere’ye istihkâm olarak gittim. Orada eğitim gördükten sonra dağıtımda buradan Siirt’e gittik. Siirt’e gittiğimizde arkadaşlarımız perişan halde idiler, ayakkabıları elbiseleri yırtıktı. Çünkü taş ocaklarında çalışıyorlardı. Ben telsiz kursuna gitmiştim, esas kıtam Erzurum Kömürlük idi. Ama Siirt’te kaldım ve 12 Ağustos 1958’de terhis oldum. Askerden geldikten sonra da 1961’de evlendik tabii bu arada köyde bazı husumetler vardı. 1963 yılında da kardeşimi everdim. Dört kız üç oğlan idik. Ama en büyükleri bendim. Hepsinin evlenmesinde bir fiil emeğim var. Onlara hem ağabeylik hem babalık yapmaya çalıştım, çok şükür bugünde bunların hala karşılığını da görüyoruz Elhamdülillah.
BAZI HADİSELERDEN DOLAYI ÖNCE KONYA’YA GELDİM SONRA ALMANYA’ YA GİTTİM
Biz askerden geldikten sonra da çiftçilik yapmaya devam ettik. 23 Haziran 1969’da yine bir hadise oldu. Ve ben de 1 Eylül1969 tarihinde Konya’ya geldim. Ama Konya’da da çok kalmadım, bu kez işçi olarak Almanya’ya gittim. Ancak evim Konya’da kaldı, ev de kira idi. Almanya’ya gittikten sonra da orada da fazla kalmadım. Biraz çalıştık ve bir yıl sonra izinli olarak Konya’ya geldim. İşte o zaman buradan bir arsa aldık ve buraya evimizi yaptık. 1970 yılından bu yana da evimiz hala o gün olduğu yerde duruyor. Böylece Karatay’ın Doğuş Mahallesi’ndeki o evimize Almanya’da 7.5 sene kaldıktan sonra tekrar geldim.
KESİN DÖNÜŞ YAPINCA KUMAŞ İŞİNE GİRDİM
Almanya’dan kesin dönüş yaptıktan sonra Konya’da kayın birader ile birlikte ortak kumaş dükkânı açarak ortak çalıştık. Bedesten çarşısının üst katında idik, daha sonra ikinci dükkânı ise Mecidiye Han’ın içinde açtık. 1983’de manifaturacılar şimdiki toptancılar çarşısına taşındılar, biz de “buradaki dükkânımız burada kalsın bir dükkân da oraya açalım” dedik ve buradan bir dükkân alıp oraya gittik. Biz üç kardeş idik, kayınbirader daha sonra bizden ayrıldı ama biz bu işe devam ettik. Şu anda 10 senedir erkek giyim üzerine imalatımız var. Konya’da erkek giyim üzerine söz sahibiyiz, kendi imalatımız olduğu için halimizden memnunuz şükürler olsun. Ve şu anda bu imalathanemizde 170 çalışanımız var. Kumaş işine girmemiz ise bir tesadüf eseridir. O zamanlar Karamanlılar kumaş satardı, kayınbirader de onların tezgâhtarı idi. Daha sonra kendimiz kumaş dükkânı açtık, kendimiz devam ettik.
BİZİM SÜLALE 1946’DAN BU YANA DEMOKRAT PARTİLİ
Bizim aile kökten Demokrat Partili. Kökenden 1946’dan bu yana Demokrat Partili. 1961 yılından bu yana da Adalet Partiliyiz. Bizim sülale daha şimdiyle kadar sola oy vermiş değil. Adalet Partisi kurulunca ben de Çumra ilçe teşkilatında görev aldım. O zaman yönetimde en genç siyasetçi bendim. 12 Eylül tarihine kadar da Adalet Partisi’nde yola devam ettik.
LİSTE KARIŞINCA KENDİMİANAP’IN MERKEZ İLÇE YÖNETİMİNDE BULDUM
12 Eylül’den sonra çeşitli partiler kuruldu kapandı, kuruldu kapandı. O zaman bizim gönlümüzde Büyük Türkiye Partisi vardı. Özal ortaya çıktı. “Özal, Parti kuracak grubu kurarsa geleceğin iktidarı olur” dedik. “Bunun partisinde belki biz de görev alırız” dedik. Arkadaşlarla toplanmıştık; Abdullah Tenekeci Paşa ile Durmuş Alagöz geldiler gittiler. “Biz partide aktif görev alacağız” dedik. Tenekeci Paşa gördüğü manzaradan çok etkilendi, “gençler cıvıl cıvıl arkadaşlar” dedi. Biz de içimizden dört arkadaşı buraya yönlendirdik ve onlara “orada sözcümüz olun” dedik. Ben ise dışarıda kalmak şartı ile destek verecektim. Rahmetli Özal partinin açılışı için Konya’ya gelmişti. Durmuş Alagöz benim ismimi de partinin içinde çalışacak arkadaşların bulunduğu o listeye karıştırmış. Böylece listeye göre bizim gruptan beş kişi partide görev almış oldu, ben de merkez ilçede idim.
TENEKECİ PAŞA BİZE CEPHE ALMAYA BAŞLAMIŞTI
Sonuçta siyasi çalışmalarımız devam ederken milletvekili müracaatları başladı, biz yine toplandık ve “kimi destekleyeceğiz?” diye toplantı yaptık. Arkadaşlar benim üzerimde mutabık olunca ‘beni desteklemeniz olmaz’ diyerek kabul etmedim. Hüseyin Çaylık’ın ismi gündeme geldi, ben karşı çıktım “olmaz” dedim. “İki tane adam verelim” deliler ve Kadir Demir olsun diyerek bu isim üzerinde anlaştık. Biz Kadir Demir’in ismini verdik, müracaatını yaptırdık. Bir çarşamba günü son müracaat günü idi. Ama bir baktım Kadir Demir hala Konya’da. Kendisine “niye burada duruyorsun hemen kardeşin Kerim’i çağır abini al Bozkır’a gitsin evrakları tamamla ben de bankaya para yatırmaya gidiyorum” dedim ve ayrıldık. Ankara’ya 18.30’da gittik. Müracaatlar ise 17.30 da bitiyordu. Mustafa Dinek, Saffet Sert, Durmuş Alagöz saati gösterip ‘treni kaçırdınız’ dediler. Ben de ‘para yatınca tren kaçmıyor’ dedim, yukarı çıktık. Aşağıda Tenekeci Paşa vardı, bizi hiç kazımadı yukarı çıktı. Paşa bize cephe almaya başladı. Paşa ile bir hayli hoşnutsuz hareketlerimiz oldu. Birbirimizi anlayamıyorduk en son bize ‘Kadir Demir’i listeye koymayacağım’ dedi. Halil Şıvgın ve Veysel Atasoy ‘Bu işin vetosu var acele etmeyin’ dediler. Bizim listemizden üç veto oldu iki tane birinci bölgeden, bir tane ikinci bölgeden Durmuş Alagöz de veto olmuştu. Durmuş Alagöz ‘O zaman benim yerime Mustafa Alagöz’ü yazın’ dedi. Mustafa’yı uygun gördük… Kadir Demir, Mustafa Alagöz, Yıldız Paşa’ya gittiler. Kavga ederiz diye ben paşaya gitmedim.
PAŞA ‘DÜNYA DÜNYAYA DÖNSE SEN ADAY OLAMAZSIN’
Paşa Kadir’i görünce ‘Sen yine mi geldin, dünya dünyaya dönse sen aday olamazsın’ diyor… Paşa daha sonra ekibini topluyor. Vetoluların yerine yeni isimler yazılacak. Kemal Or partiye giriyor. Paşaya ‘Paşam Genel Başkanın talimatı var. Genel başkan Mustafa Alagöz ile Kadir Demir’i seçilebilecek bir yerden istiyor’ diyor. Paşa kızıyor ‘kesinlikle mümkün değil’ diyor. Alagöz’ü ala koyuyor, Kadir Demir’i siliyor. Ne pahasına olursa olsun olmaz diyor. Listeler tamamlanıyor, altıda Yüksek Seçim Kurulu’na verilecek. Saat altıya 20 var. Mustafa’nın (Alagöz’ ün) yaşı tam tamına 22 gün küçük çıkıyor. Paşa ‘bana bir adam bulun’ diyor. Ama kimse yok Ali Rıza (eski rektör) var. Yücel Eşen diyor ki ‘Kadir Demir’den başka kimse yok’. Paşa tekrar geliyor ‘Ülen söz ver, partiyi ele geçirmeyeceğine söz ver’ diyor söz veriyor... O zaman Alagöz’ün isminin üzerine bir bant çekiliyor ve böylece Kadir Demir vekil adayı oluyor. O seçimlerde biz ANAP olarak Konya’dan 8 milletvekili çıkardık
BENİ VE 10 KİŞİYİ PARTİDEN İHRAÇ ETTİLER
Ben de merkez ilçe yönetim kurulunda devam ettim. Daha sonra bizi ihraç ettiler. Beni üç aylığına, diğer arkadaşları daha farklı ihraç ediyorlardı. İl başkanımız Adil Küçük idi. Biz 11 kişi Konya ilin isteği üzerine ihraç ediliyorduk. Disiplin kurulu başkanı Ragıp Kuzu idi. Neyse ihraç ettiler. Kısa bir müddette kendisi ile konuşmadık, benim arkadaşım idi onu partiye bile ben getirmiştim. Bizim ihraçlardan sonra partide değişiklikler oldu. Özü bir kooperatifi vardı. Ömer ağa gibi o safhalarda onlarla hareket eden Ahmet Öksüz, Saffet Sert, Kadir Demir, Dinek vardı.
PARTİ İÇİNDE GÜÇLER ÇARPIŞIYORDU
Kongreye gidilecekti. Karatay’ın Başkanlığını Ömer Zileli yapıyordu. Bana Saffet, Kadir, Mustafa Dinek “bu kongreyi alabilir miyiz?” dediler. Ben de ‘alırız tabii ama önce bir listeyi göreyim’ dedim listelere baktım “kesin alırız” dedim. ‘Meram ilçesine Doktor Muzaffer Zengin ilçe başkanı olacak, Karatay ilçesine Hacı Ceran olacak. Bakın o zaman Selçuklu ilçesi kendiliğinden düşer’ dedim. Ve gerçekten Meram ve Karatay ilçelerini aldık. Selçuklu’da Mehmet Güneş istifa etti ve kendiliğinden çekildi. Sabah Salih tek aday oldu. Hacı Ceran’ın yönetiminde ben de vardım. Bir gün sonra Ceran “görev bölümü yapalım” dedi. Toplandık, ben de bir gün sonra Ümre’ye gideceğim. 1988’di. Partide toplandık, Hacı ‘Ben İsmail Vanlıları ilçe başkan yardımcılığına Ali Büyükpastırmacı’yı muhasip üyeliğe uygun gördüm’ dedi. Ben bir baktım ki her şey önceden halledilmiş, seslenilecek durum yok devam ettim. Bir müddet sonra 1989 belediye seçimleri olacak, Hacı’yı zorladılar. Abdullah Üzülmez, Ahmet Öksüz Karatay’a aday olsun dedi. Hacı’yı çekip İsmail Vanlılar’ı getireceklerdi. Biz buna razı olmadık ama kendisine bu hoş geldi oraya geçmek istedi. İki aday ortaya çıktı, aday adayı Hacı Ceran ve Ayhan Ersöz. 7 oy Ayhan 24 oy Hacı Ceran aldı. Ayhan’la seçime girdik, seçimi kaybettik, “ilçe başkansız devam ediyoruz ne yapacağız bunu değiştirelim” dedik. Saffet bey ‘Abi sen ilçe başkanı olacaksın ekibini tamamla’ dedi. Arkadaşlarla görüştük, akşam partiye gittik İsmail’e “ilçe başkanını seçeceğiz Hacı Ceran’ın istifa kararını aldık.” Dedik. İsmail “adayım” dedi, “tek aday olmasın sen de aday ol iki aday olsun” dedik. İsmail’i devirdik, aslında İsmail’e iyilik yapmış olduk, yola devam ettik.
BENİ KEÇECİLER’İN ODASINA ALMADILAR
12 yıl ilçe başkanlığı yaptık. Son olarak Nazmi (Nazmi Sırıt) il başkanı iken ‘ben yoruldum çekileceğim’ dedim. Israr ettiler, “erken seçim var” dediler. Biz de söz verdik, sonra delege tespiti yapıyorduk, 12 günde ben bitirdim Meram ve Selçuklu 2 günde bitirdiler. Orası malum İl’e evrakları veriyordunuz. İl’de bir gün bekletiyor ikinci gün iade ediyor. Ama benimki tam 22 gün devam etti. Ben “niye bu kadar bekletiyorsunuz?” dediğim zaman bana ‘Hakkında185 şikayet dilekçesi var’ dediler. Ben de ‘Bana bir tanesini açıklayın yeter hatta 184’ü sizde saklı kalsın, bir tanesi doğru ise ben görevimi bırakıyorum’ dedim. Perşembe günü Mehmet Keçeciler’e telefon ettim. “Sayın teşkilat başkanım yarın oraya geliyorum benim listemi vermediler” dedim. Keçeciler bana ‘yarın gelme, Cuma gelme, cumartesi gel’ dedi. Ben de Keçeciler’ e “Sayın bakanım mesaj alınmıştır sen diyorsun ki ‘bugün gelme çünkü yarın il teşkilatını çağırır ufak rötuşları yaparım’ diyorsunuz ama ben yarın geliyorum” dedim. Ertesi gün sabah namazını kıldım ve yola çıktık. Partiye gittiğim zaman beni Mehmet beyin (Keçiciler) odasına sokmadılar. Girmek için zorlayınca da ‘Beyefendi sayın bakanın talimatı var bilhassa sen girmeyeceksin’ dediler, bekledik. Biz beklerken içerden arkadaşlar çıktı. Nazmi, Ömer Zileli, Derviş Davaslı da orada idi. Ben odaya girince ellerini uzattılar, tokalaşmak istediler. Ama ben onlarla tokalaşmadım. Mehmet Bey ben içeriye girince önce şaşırdı ama sonra bana ‘Niye anlaşamıyorsunuz anlaşın’ dedi. Ben de ‘Başkanım anlaşılmayacak bir şey yok Nazmi devam etti. Şikâyet dilekçelerinin hepsi yalan bana bir tanesini gösterin’dedim. Bana ‘400 delegenin 370’ ini değiştirdik’ deyince ben Sayın Keçeciler’e ‘İşte buna sevindim teşkilat başkanının odasında, başkanın yanında bunları konuştuğunuz için teşekkür ediyorum çünkü yetkiniz yoktu. Tüzüğe göre delegeleri kafanıza göre değiştiremezdiniz şimdi size hodri meydan diyorum’ dedim ve çıktım.
GENEL MERKEZE KARŞI KONYA’DA KONGREYİ KAZANDIK
Çalışmalara başladık, kongre günü geldi çattı. Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda kongre yapıldı; 350 delegeyi değiştirdiler ama kongrede 140 oyu zor aldılar. Ve salonu terk etmek zorunda kaldılar. Kongreyi aldık, kongreden sonra ben ‘gelin uzlaşalım birlikte çalışalım’ dedim. Mehmet Bey beni çağırdı, Safter Gaydalı ile Ahmet Alkan da vardı. Mehmet Bey ‘konuşacak bir şey yok kongre bitti kongreden sonra ne varsa yapın basının karşısında milletin karşısında birlik beraberlik içerisinde yola devam edelim’ dedi. Nazmi’ye ‘Ben şunu söyleyeceğim kongreyi kazandım bir. Beni fesih etmeniz lazım iki. Üç eteğimizdeki taşı döktük, birlik beraberlik içinde çalışmamız demeniz lazım’ dedim. Ama daha sonra Salih’i de beni de fesih ettiler. Biz de böylelikle siyasetten kurtulmuş olduk.
BAŞBAKAN OLARAK GELEN ÖZAL’A YÜZBAŞI ‘SAYIN CUMHURBAŞKANIM’ DEMİŞTİ
Özal’ın ilk Konya’ya gelişi idi. Dışardan tanıyoruz ama yanına hiç gitmemiş, hiç yakından kendisini görmemiştik. Rahmetli Özal geldi, İl Teşkilatını açıkladık O zaman Arapoğlu makasındaki Karkınlıların Mehmet beyin binasında idi. Oradan da fuar lokantasında gittik, akşam yemeği yedik, rahmetli Özal çok özel bir konuşma yaptı, hepimiz dinledik. Kendisini yakından ilk görüşüm böyle oldu. Bir de yine bir gün Özal’ı Askeri havaalanında karşılayacaktık. Uçaktan indi, Yüzbaşı tekmil veriyordu ‘karşılama mangası emrinize hazırdır Sayın Cumhurbaşkanım’ dedi. Oysa Özal Başbakan idi. Aradan belli bir zaman geçti. Aynı hava alanı idi. Bu kez Özal’ı Cumhurbaşkanı olarak askeri havaalanında karşılıyorduk. Aynı yüzbaşı vardı ve o günü hatırlatarak ‘Demek ki bizi o gün Allah konuşturdu’ dedi.
CUMHURBAŞKANLIĞI İÇİN BİZE OYLAMA YAPTIRMIŞTI
Özal Cumhurbaşkanı olmadan önce bizden önce vekillerini iki defa toplamış, fikirlerini almış… Kendisi cumhurbaşkanı olmak istememiş, yerine başka birini geçirmek istemiş ama hesaplar tutmamış. Daha sonra Türkiye genelindeki il veya ilçe başkanlarını çağırdı, il ve ilçe başkanları toplandı. Orada Belediye Başkanları da vardı, biz de bir oy kullandık. O oylamada kullanılan oylarda yüzde 92 Cumhurbaşkanı ol çıkmıştı.
ÖZAL’IN YERİ DOLDURULAMAZ
Konya’nın vekilleri için merkez yoklaması yaptık. Ankara’da cumhurbaşkanı olduğu zaman bizi köşkte kabul etti, orada da bulunduk. Sevecen akıllı bir insan, yeri doldurulamayacak politikacı idi, devlet adamı idi. Yerinin dolacağını da görmüyordum.
4 ÇOCUK 11 TORUN SAHİBİYİM
4 çocuğum var sırası ile; Mustafa, Osman, Ahmet ve Fatma bu çocuklarımın evliliklerinden de 11 torun sahibi dedeyim. Her haftanın Pazar günü için bizim bir aile geleneğimiz var. Pazar günü çocukların hepsi bizde toplanır, bize gelirler. O Pazar günü hep beraber yer içeriz; bohça bahçe bizden yemek yıkama onlardan… Akşam oldu mu da herkes evine çeker gider. Bir hafta ayrı kalırız ama Pazar günü tekrar bir araya gelir, hasret gideririz. Bizim böyle bir geleneğimiz var.
FABRİKADA VAKİT GEÇİRİYORUM
Dikiş fabrikasına her gün giderim, ben satış yerinde dururum. 4-5 yerimiz var, fabrikada ceket imalatı yapılır. Bir pantolon atölyesi var, bir satış yerimiz var, bir de teşhir yerlerimiz var. Ben genellikle teşhir yerinde duruyorum. Fabrikanın başında büyük oğlum Mustafa durur. Mustafa bu konuda cesaretli maharetli. Osman kardeşimin oğlu, Musa ile haftada bir gün şehirlerarası pazarlamaya giderler. Ahmet üniversitede öğretim üyesi, kızım da ev hanımı. Bu günlük telâşe içerisinde fırsat buldukça yine toprak ile yeşillik ile uğraşıyorum.
Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri
Hazırlayan: Uğur ÖZTEKE
BABAMLAR BÖLGEDE ‘HOCALAR’ DİYE TANINIR BİLİNİRLER
Nüfus kâğıdında doğum tarihim 14 Ocak 1936 yazıyor ama ben aslında 1935 doğumluyum. Ama resmi kayıt böyle geç yazılmışım. Annemin ismi Münevver babamınki Hüseyin. Babam çiftçilik yaparmış aynı zaman da da köyün hatibi imiş. Çumra Üç Hüyük’ten meydana geliyor. Dedem ise Çumra’daki köye 1920 de Bozkır’dan gelmiş. Babamlar sekiz oğlan bir kız kardeşten oldukça kalabalık bir aile imiş. Bugün babam ve üç kardeşi Mehmet amcam, Seyit Ali amcam ve Osman amcam sağ… Seyit Ali amcam hoca, Osman amcam da kırık çıkık ustalarından. Babamlar eskiden bu yana bölgede yedi sülaleden bu yana ‘hocalar’ diye biliniyor ve tanınıyorlar.
AİLEMİZİN KÖKÜ BOZKIR BOZDAM KÖYÜ
Köken olarak Bozkır’ın Bozdam köyündeniz. Büyük dedemiz Mustafa hoca buradan ayrılmış, Bozkır’ın Dutlu köyüne gelmiş. Burası şimdi Akviran’a bağlı. Dedem burada imamlık yapmış, daha sonra Bozkır’ın Kara Yahya köyüne imam olmuş. Burada evlenmiş eğlenmiş ve buraya kök salmış. Dedemler iki oğlan bir kız kardeşmiş. Dedem daha sonra imam olarak Çumra’nın Üç Hüyük köyüne geliyor kardeşleri ise Karayağı köyünde kalıyor. Dedem çok genç yaşta vefat ediyor. Vefat ettiğinde daha 40 küsur yaşında imiş. Köyde bir odamız vardı, en fazla bizim oda çalışırdı, hiç misafirsiz kalmazdı. Babamın anası ebem bizim olamadığımız zamanlarda gelen gidene yokluğumuzu bildirmezdi, yemeklerini götürür onları ağırlardı. Osman amcam ihtiyar heyetinde idi, o da gelen gidenle uğraşırdı. Seyit Ali amcam da köyün cenazelerini yıkar, imam olmadığı zaman namaz kıldırırdı. Babam da fahri hatipti. Babamın medrese arkadaşı bir gün babamı şikâyet etmiş. Suçu da eski ezan okudu diye. Bir gün eve jandarmalar geldi, babamı alıp gittiler. O zaman Çumra’daki mahkeme yeterli değilmiş. Bu yüzden de babamın ifadesini kaymakam almış. Kaymakam Karslı Mustafa Bey, babayiğit bir adamdı. İfadesini aldıktan sonra babama “Hoca niye eski ezan okudun?” diye sormuş. Babam da “efendim eski ezan Türkçe meali Türkçe ezanın Arapça tekniğindedir” demiş. Kaymakam ‘Biliyorum hocam ama ne yapayım bu gözü çıkası senden şikâyetçi’ demiş ve o adama dönüp ‘Soksun seni o medrese. Öp hocanın elini de barıştırayım’ demiş. Daha sonra müftüyü çağırıyor ‘Şu andan itibaren Hüseyin hoca Üç Hüyük köyüne hatip, resmi olarak görevlendireceksin. Yazısını yaz bana getir, ben mühürleyeceğim’ diyor. Yazı yazılıyor, kâğıtlar geliyor, kaymakam mühürlüyor, onaylıyor ve böylece babam resmi hatip oluyor…
BABAM ÇOK SEVİLEN BİR İNSANDI
Babam köyde hatipliğine 1967 yılına kadar devam etti. Bölgede çok sevilen sayılan bir insandı, ağzından en ufak bir kötü laf ya da küfür çıkmazdı. Yine 7’den 70’e kadar herkes kendisini severdi sayardı. Geçenlerde bir arkadaş anlattı. Babamla tarla yüzünden 8-10 sene hasım olmuşlar. Bir gün evde otururken penceresine bir taş atılmış. Taşı atan babammış. Hoca emmiye köpek saldırmasın diye hemen fırlamış kapıyı açmış. Hoca emmi “Rukiye’yi okumaya geldim” demiş. Tabii önce şaşırmışlar ama böylece hasımlık da tatlıya bağlanmış. Babam hep şunu söylerdi: ‘Benim oğlumu da öldürseler, kızımı da kaçırsalar hak bildiğim yoldan asla dönmem’. Babam 1967 yılında tam 67 yaşında iken vefat etti.
ÇOK İYİ ATLARIMIZ VARDI
195O’li yıllarda köyde at arabaları vardı. Bizim de at arabamız vardı ama benim atlarım çok iyi idi. Mesela 1951’de ben 16 yaşındaydım. Bunlarla biz 1956’nın 7. ayına kadar devam ettik. Birinden tarla almıştık. Bu insan komşumuzdu. Biz tarlayı aldık diye tapuyu almadan tarlanın bütün parasını ödedik Ama adam tarlayı daha sonra başka birine satıyor. Hem de bir notere satıyor. Durum öğrenilince bu adam geldi bana “paranızı vereyim bu tarlayı verin” dedi. Ben de’ tarla benim vermem’ dedim. Ve bu tarla yüzünden tam 11 sene mahkemelik olduk. 9 tane avukat tuttum. Ne var ki tuttuğumuz avukatlar noterin tesiri ile ya mahkemeye gelmiyorlar ya da gelseler bile ilgilenmiyorlardı. Ben 1956’nın 7. ayında askere gittim, iki sene askerlik yaptım. Ben yokken bu mahkeme işini babam da becerememiş. 1958’de askerden geldiğimde bir sürü borç vardı. Bu işleri kolaylaştırdıktan sonra 1963 yılında bir traktör aldım. Artık köyde çiftçilik yapıyorduk. Köyümüzde o zaman 8-10 tane traktör vardı. Bunlardan bir tanesi de bizimki idi. Çok çalıştık, işlerimiz biraz daha genişledi, köyde de belli bir yerimiz oldu. Birçok insan dostumuz ahbabımız ‘seni muhtar yapacağız’ diyorlardı. Ama 1969 yılında amcamın oğlu bir vukuat işledi, adam vurdu. Böylece bizim muhtarlık işi de bitti.
ÇİFT AT TOZU KALKARSA JANDARMA GELİYOR DEMEKTİ
Çocukluğumdan 1956’ya kadar hocada okudum. Köyde bizim bir mektebimiz de vardı. Veli Zengin diye de bir hocamız vardı. Bozkır Hisarlıktan’dı. Hocamız mektebin içine siyah tahta koydu. Tabii o zaman din dersi ve Kur’an-ı Kerim okumak yasaktı. Hoca kara tahtaya a b c yazardı, tahtanın arka tarafında da bir pencere açmıştık. Eğer Çumra tarafından gelen iki karaltı görürsek bu demektir ki jandarma geliyor. O zaman da jandarma geliyor diye kitapları kaçırırdık. Yani çift at tozu kalkarsa “jandarma kork” demekti, tek at tozu olursa korkma bir şey olmaz demekti. Uzun yıllar Veli hocada okuduk, sonra 16 arkadaş bir hoca tuttular ben de köy imamına gittim. 1957 yılında köyümüze artezyen kuyusu açıldı. 218 metreden su çıktı. Bu suyun 6.5 metre yukarıya tazyiki vardı. Köyümüzün olduğu yer çukur bir yerdi o suyun akması ile köy birden çoraklandı. Köyün zaman zaman bazı yerlerinde iki metrede suyun durduğu yerde oluyordu. Haziran sonuna kadar sular çekilmezdi ama hoşnutsuz kokular meydana gelirdi. Köyümüzün ismi Üç Hüyük; namı da şuradan geliyordu. Üç tane Hüyük vardı. Kuru hüyük, Şarlak hüyüğü, Mezarlık hüyüğü. Köyümüz Taşağıl köyü, Türkmencamili, Ürünlü, Karkın, Türkmen, Karahüyüğü köylerinin hudutlarına dayanır. 100 haneli bir köy. Köyümüzün halkı genellikle birbirlerini severler, hepsi çiftçilik ile uğraşırlardı. Daha önce köyümüzde aşağı yukarı 16–17 koyun sürüsü vardı şimdi mera azaldığı için bunlar olmasa da yine de 3-4 tane sürü ancak vardır.
BİZİM KÖYÜN BOSTAN VE KAVUNU MEŞHURDU
Bizim köyümüzde bostan kavunu çok olurdu, hatta hala meşhurdur. Mesela Seyit Ali amcamın kavunları Mayıs ayında tarlada ya yenir ya da tarlada kalırdı. Bu kavunlar siyah olurdu. Biz askere gitmeden önce de hatta askerden geldikten sonra da bizim oralarda baranalar olurdu. Bizim baranalarımız güzün toplanır, bahara kadar devam ederdi. Her gün birimizin evinde toplanırdık. Hatta 1961’de bizim köye Adanalı Necmettin Erişen vekil imam olarak geldi. İki yıl bizim köyümüzde kaldı. Geldiği zaman “çorak köye bir çare arayalım” dedi. Cami ile okulun arası boşluktu. Okul ile caminin arasına büyük büyük çukurlar kazdık, toprağı dışarıya attık, tarlalardan toprak getirdik. Çukurları doldurduk. Oralara ağaç diktik. Yaz gününde tarlalardan ekinden gelirdik.
Akşam yemeğini yer, kazma küreğini kapar, caminin önünde toplanırdık. Öyle bir zaman geldi ki o ağaçlar caminin minaresinin boyuna çıktılar. Necmettin Erişen hoca örnek bir insandı. Köyümüzün imamı Cuma namazını ona kıldırırdı. Necmettin hoca köyümüzde namaz kılmayan, hatta camin kapısını açmayan insanları namaz kılar, camiye gelir hale getirdi. Hatta çok insanı o kötü alışkanlıklardan kurtardı, bunlardan caminin minaresinde ezan bile okuyanlar oldu. Necmettin hoca ile iki yıl birlikte olduk. Baranalarda arkadaşlarla otururken akşam toplantıya geç gelene yarın için ceza tavuk kesmekti. Mesela 4 kilometreötedeki tatlı su kuyusundan su getirmekti. Köyde dokuz kişi aynı yaşta idik. Bunlardan birisi amcamın oğlu Süleyman diğerleri ise Abdullah Ateş, Emin Biçici, Kazım Badem, Habib Balıkçı, Ahmet Yaldız, Ahmet Atçı, Ethem Ateş, Ali Uçar idi. Bunlarla yine 35’e 1. 2. ve 3. dönemler olarak askere gittik. Tabii aramızda vefat edenler oldu. Süleyman Emin, Habib Balıkçı, Ahmet Yaldız, Ahmet Atçı rahmetli oldu.
Eniştem İsmail Çakıcı 1926 doğumlu. Taşağıl köyünden o zamanlar ilkokul üç yıllık imiş. Eniştem orayı bitirmiş daha sonra köyler kâtibi olmuş. Aşağı yukarı köyümüzün nüfus yazımlarının yüzde doksanını o yazdırmıştı. Şimdi gençlerin birçoğunun ismi çift. Eniştem 42 yıl Ziraat Bankası’nda çalıştı. Çumra, Kadınhanı, Karapınar ve en son olarak da Ankara’da çalıştı ve Ankara’dan da emekli oldu. Beş yeğenim var doktor, öğretim üyesi, ziraat bankasından emekli ve de iki tanesi de devlet dairesinde çalışıyorlar.
40 LI YILLARDA KONYA’YA İLK DEFA GELİYORDUM
Daha sonraki yıllarda Konya ya geldik. Geldiğimiz zamanlarda da çocuk idi. O zamanlar herhalde oteller yeterli değildi. Konya’ya dışarıdan gelenler hanlarda yatıp kalıyorlardı. Mecidiye hanın orada yani Kapı Camii’nin bitiğinde bir han vardı. Onun üzerinde bir taraf yataklı bir taraf yerde sermeli bir yerdi. Biz orada yattık. Babamı hastaneye yatırmıştık. O zaman Konya’ya ilk defa geliyordum. 1940’lı yıllar idi. Kabasakalın Hanı vardı, daha sonra orada da yattık. Burası da eski garajın olduğu yerde o zamanlar hayvan pazarı ve saman pazarı idi. Köylülerin satmak için oraya getirdiği saman ya da kamışlar olurdu, hatta bir iki sefer de ben getirmiştim. Hatta bir keresinde komşumuz ile birlikte gelmiştik. Konya’ ya gelirken Karaaslan’ın oralarda ben uyumuşum. Arabayı da ben kullanıyordum. At arabası köprüden aşağı uçtu, atlar yukarda kaldı, sattığımız kamışlar bile arabanın tamirine yetmemişti.
ASKERLİĞİMİ ÖNCE İZMİR’DE SONRA DA SİİRT’TE YAPTIM
Vatani görevimi yapmak için askere 28 Temmuz 1956 yılında İzmir Narlıdere’ye istihkâm olarak gittim. Orada eğitim gördükten sonra dağıtımda buradan Siirt’e gittik. Siirt’e gittiğimizde arkadaşlarımız perişan halde idiler, ayakkabıları elbiseleri yırtıktı. Çünkü taş ocaklarında çalışıyorlardı. Ben telsiz kursuna gitmiştim, esas kıtam Erzurum Kömürlük idi. Ama Siirt’te kaldım ve 12 Ağustos 1958’de terhis oldum. Askerden geldikten sonra da 1961’de evlendik tabii bu arada köyde bazı husumetler vardı. 1963 yılında da kardeşimi everdim. Dört kız üç oğlan idik. Ama en büyükleri bendim. Hepsinin evlenmesinde bir fiil emeğim var. Onlara hem ağabeylik hem babalık yapmaya çalıştım, çok şükür bugünde bunların hala karşılığını da görüyoruz Elhamdülillah.
BAZI HADİSELERDEN DOLAYI ÖNCE KONYA’YA GELDİM SONRA ALMANYA’ YA GİTTİM
Biz askerden geldikten sonra da çiftçilik yapmaya devam ettik. 23 Haziran 1969’da yine bir hadise oldu. Ve ben de 1 Eylül1969 tarihinde Konya’ya geldim. Ama Konya’da da çok kalmadım, bu kez işçi olarak Almanya’ya gittim. Ancak evim Konya’da kaldı, ev de kira idi. Almanya’ya gittikten sonra da orada da fazla kalmadım. Biraz çalıştık ve bir yıl sonra izinli olarak Konya’ya geldim. İşte o zaman buradan bir arsa aldık ve buraya evimizi yaptık. 1970 yılından bu yana da evimiz hala o gün olduğu yerde duruyor. Böylece Karatay’ın Doğuş Mahallesi’ndeki o evimize Almanya’da 7.5 sene kaldıktan sonra tekrar geldim.
KESİN DÖNÜŞ YAPINCA KUMAŞ İŞİNE GİRDİM
Almanya’dan kesin dönüş yaptıktan sonra Konya’da kayın birader ile birlikte ortak kumaş dükkânı açarak ortak çalıştık. Bedesten çarşısının üst katında idik, daha sonra ikinci dükkânı ise Mecidiye Han’ın içinde açtık. 1983’de manifaturacılar şimdiki toptancılar çarşısına taşındılar, biz de “buradaki dükkânımız burada kalsın bir dükkân da oraya açalım” dedik ve buradan bir dükkân alıp oraya gittik. Biz üç kardeş idik, kayınbirader daha sonra bizden ayrıldı ama biz bu işe devam ettik. Şu anda 10 senedir erkek giyim üzerine imalatımız var. Konya’da erkek giyim üzerine söz sahibiyiz, kendi imalatımız olduğu için halimizden memnunuz şükürler olsun. Ve şu anda bu imalathanemizde 170 çalışanımız var. Kumaş işine girmemiz ise bir tesadüf eseridir. O zamanlar Karamanlılar kumaş satardı, kayınbirader de onların tezgâhtarı idi. Daha sonra kendimiz kumaş dükkânı açtık, kendimiz devam ettik.
BİZİM SÜLALE 1946’DAN BU YANA DEMOKRAT PARTİLİ
Bizim aile kökten Demokrat Partili. Kökenden 1946’dan bu yana Demokrat Partili. 1961 yılından bu yana da Adalet Partiliyiz. Bizim sülale daha şimdiyle kadar sola oy vermiş değil. Adalet Partisi kurulunca ben de Çumra ilçe teşkilatında görev aldım. O zaman yönetimde en genç siyasetçi bendim. 12 Eylül tarihine kadar da Adalet Partisi’nde yola devam ettik.
LİSTE KARIŞINCA KENDİMİANAP’IN MERKEZ İLÇE YÖNETİMİNDE BULDUM
12 Eylül’den sonra çeşitli partiler kuruldu kapandı, kuruldu kapandı. O zaman bizim gönlümüzde Büyük Türkiye Partisi vardı. Özal ortaya çıktı. “Özal, Parti kuracak grubu kurarsa geleceğin iktidarı olur” dedik. “Bunun partisinde belki biz de görev alırız” dedik. Arkadaşlarla toplanmıştık; Abdullah Tenekeci Paşa ile Durmuş Alagöz geldiler gittiler. “Biz partide aktif görev alacağız” dedik. Tenekeci Paşa gördüğü manzaradan çok etkilendi, “gençler cıvıl cıvıl arkadaşlar” dedi. Biz de içimizden dört arkadaşı buraya yönlendirdik ve onlara “orada sözcümüz olun” dedik. Ben ise dışarıda kalmak şartı ile destek verecektim. Rahmetli Özal partinin açılışı için Konya’ya gelmişti. Durmuş Alagöz benim ismimi de partinin içinde çalışacak arkadaşların bulunduğu o listeye karıştırmış. Böylece listeye göre bizim gruptan beş kişi partide görev almış oldu, ben de merkez ilçede idim.
TENEKECİ PAŞA BİZE CEPHE ALMAYA BAŞLAMIŞTI
Sonuçta siyasi çalışmalarımız devam ederken milletvekili müracaatları başladı, biz yine toplandık ve “kimi destekleyeceğiz?” diye toplantı yaptık. Arkadaşlar benim üzerimde mutabık olunca ‘beni desteklemeniz olmaz’ diyerek kabul etmedim. Hüseyin Çaylık’ın ismi gündeme geldi, ben karşı çıktım “olmaz” dedim. “İki tane adam verelim” deliler ve Kadir Demir olsun diyerek bu isim üzerinde anlaştık. Biz Kadir Demir’in ismini verdik, müracaatını yaptırdık. Bir çarşamba günü son müracaat günü idi. Ama bir baktım Kadir Demir hala Konya’da. Kendisine “niye burada duruyorsun hemen kardeşin Kerim’i çağır abini al Bozkır’a gitsin evrakları tamamla ben de bankaya para yatırmaya gidiyorum” dedim ve ayrıldık. Ankara’ya 18.30’da gittik. Müracaatlar ise 17.30 da bitiyordu. Mustafa Dinek, Saffet Sert, Durmuş Alagöz saati gösterip ‘treni kaçırdınız’ dediler. Ben de ‘para yatınca tren kaçmıyor’ dedim, yukarı çıktık. Aşağıda Tenekeci Paşa vardı, bizi hiç kazımadı yukarı çıktı. Paşa bize cephe almaya başladı. Paşa ile bir hayli hoşnutsuz hareketlerimiz oldu. Birbirimizi anlayamıyorduk en son bize ‘Kadir Demir’i listeye koymayacağım’ dedi. Halil Şıvgın ve Veysel Atasoy ‘Bu işin vetosu var acele etmeyin’ dediler. Bizim listemizden üç veto oldu iki tane birinci bölgeden, bir tane ikinci bölgeden Durmuş Alagöz de veto olmuştu. Durmuş Alagöz ‘O zaman benim yerime Mustafa Alagöz’ü yazın’ dedi. Mustafa’yı uygun gördük… Kadir Demir, Mustafa Alagöz, Yıldız Paşa’ya gittiler. Kavga ederiz diye ben paşaya gitmedim.
PAŞA ‘DÜNYA DÜNYAYA DÖNSE SEN ADAY OLAMAZSIN’
Paşa Kadir’i görünce ‘Sen yine mi geldin, dünya dünyaya dönse sen aday olamazsın’ diyor… Paşa daha sonra ekibini topluyor. Vetoluların yerine yeni isimler yazılacak. Kemal Or partiye giriyor. Paşaya ‘Paşam Genel Başkanın talimatı var. Genel başkan Mustafa Alagöz ile Kadir Demir’i seçilebilecek bir yerden istiyor’ diyor. Paşa kızıyor ‘kesinlikle mümkün değil’ diyor. Alagöz’ü ala koyuyor, Kadir Demir’i siliyor. Ne pahasına olursa olsun olmaz diyor. Listeler tamamlanıyor, altıda Yüksek Seçim Kurulu’na verilecek. Saat altıya 20 var. Mustafa’nın (Alagöz’ ün) yaşı tam tamına 22 gün küçük çıkıyor. Paşa ‘bana bir adam bulun’ diyor. Ama kimse yok Ali Rıza (eski rektör) var. Yücel Eşen diyor ki ‘Kadir Demir’den başka kimse yok’. Paşa tekrar geliyor ‘Ülen söz ver, partiyi ele geçirmeyeceğine söz ver’ diyor söz veriyor... O zaman Alagöz’ün isminin üzerine bir bant çekiliyor ve böylece Kadir Demir vekil adayı oluyor. O seçimlerde biz ANAP olarak Konya’dan 8 milletvekili çıkardık
BENİ VE 10 KİŞİYİ PARTİDEN İHRAÇ ETTİLER
Ben de merkez ilçe yönetim kurulunda devam ettim. Daha sonra bizi ihraç ettiler. Beni üç aylığına, diğer arkadaşları daha farklı ihraç ediyorlardı. İl başkanımız Adil Küçük idi. Biz 11 kişi Konya ilin isteği üzerine ihraç ediliyorduk. Disiplin kurulu başkanı Ragıp Kuzu idi. Neyse ihraç ettiler. Kısa bir müddette kendisi ile konuşmadık, benim arkadaşım idi onu partiye bile ben getirmiştim. Bizim ihraçlardan sonra partide değişiklikler oldu. Özü bir kooperatifi vardı. Ömer ağa gibi o safhalarda onlarla hareket eden Ahmet Öksüz, Saffet Sert, Kadir Demir, Dinek vardı.
PARTİ İÇİNDE GÜÇLER ÇARPIŞIYORDU
Kongreye gidilecekti. Karatay’ın Başkanlığını Ömer Zileli yapıyordu. Bana Saffet, Kadir, Mustafa Dinek “bu kongreyi alabilir miyiz?” dediler. Ben de ‘alırız tabii ama önce bir listeyi göreyim’ dedim listelere baktım “kesin alırız” dedim. ‘Meram ilçesine Doktor Muzaffer Zengin ilçe başkanı olacak, Karatay ilçesine Hacı Ceran olacak. Bakın o zaman Selçuklu ilçesi kendiliğinden düşer’ dedim. Ve gerçekten Meram ve Karatay ilçelerini aldık. Selçuklu’da Mehmet Güneş istifa etti ve kendiliğinden çekildi. Sabah Salih tek aday oldu. Hacı Ceran’ın yönetiminde ben de vardım. Bir gün sonra Ceran “görev bölümü yapalım” dedi. Toplandık, ben de bir gün sonra Ümre’ye gideceğim. 1988’di. Partide toplandık, Hacı ‘Ben İsmail Vanlıları ilçe başkan yardımcılığına Ali Büyükpastırmacı’yı muhasip üyeliğe uygun gördüm’ dedi. Ben bir baktım ki her şey önceden halledilmiş, seslenilecek durum yok devam ettim. Bir müddet sonra 1989 belediye seçimleri olacak, Hacı’yı zorladılar. Abdullah Üzülmez, Ahmet Öksüz Karatay’a aday olsun dedi. Hacı’yı çekip İsmail Vanlılar’ı getireceklerdi. Biz buna razı olmadık ama kendisine bu hoş geldi oraya geçmek istedi. İki aday ortaya çıktı, aday adayı Hacı Ceran ve Ayhan Ersöz. 7 oy Ayhan 24 oy Hacı Ceran aldı. Ayhan’la seçime girdik, seçimi kaybettik, “ilçe başkansız devam ediyoruz ne yapacağız bunu değiştirelim” dedik. Saffet bey ‘Abi sen ilçe başkanı olacaksın ekibini tamamla’ dedi. Arkadaşlarla görüştük, akşam partiye gittik İsmail’e “ilçe başkanını seçeceğiz Hacı Ceran’ın istifa kararını aldık.” Dedik. İsmail “adayım” dedi, “tek aday olmasın sen de aday ol iki aday olsun” dedik. İsmail’i devirdik, aslında İsmail’e iyilik yapmış olduk, yola devam ettik.
BENİ KEÇECİLER’İN ODASINA ALMADILAR
12 yıl ilçe başkanlığı yaptık. Son olarak Nazmi (Nazmi Sırıt) il başkanı iken ‘ben yoruldum çekileceğim’ dedim. Israr ettiler, “erken seçim var” dediler. Biz de söz verdik, sonra delege tespiti yapıyorduk, 12 günde ben bitirdim Meram ve Selçuklu 2 günde bitirdiler. Orası malum İl’e evrakları veriyordunuz. İl’de bir gün bekletiyor ikinci gün iade ediyor. Ama benimki tam 22 gün devam etti. Ben “niye bu kadar bekletiyorsunuz?” dediğim zaman bana ‘Hakkında185 şikayet dilekçesi var’ dediler. Ben de ‘Bana bir tanesini açıklayın yeter hatta 184’ü sizde saklı kalsın, bir tanesi doğru ise ben görevimi bırakıyorum’ dedim. Perşembe günü Mehmet Keçeciler’e telefon ettim. “Sayın teşkilat başkanım yarın oraya geliyorum benim listemi vermediler” dedim. Keçeciler bana ‘yarın gelme, Cuma gelme, cumartesi gel’ dedi. Ben de Keçeciler’ e “Sayın bakanım mesaj alınmıştır sen diyorsun ki ‘bugün gelme çünkü yarın il teşkilatını çağırır ufak rötuşları yaparım’ diyorsunuz ama ben yarın geliyorum” dedim. Ertesi gün sabah namazını kıldım ve yola çıktık. Partiye gittiğim zaman beni Mehmet beyin (Keçiciler) odasına sokmadılar. Girmek için zorlayınca da ‘Beyefendi sayın bakanın talimatı var bilhassa sen girmeyeceksin’ dediler, bekledik. Biz beklerken içerden arkadaşlar çıktı. Nazmi, Ömer Zileli, Derviş Davaslı da orada idi. Ben odaya girince ellerini uzattılar, tokalaşmak istediler. Ama ben onlarla tokalaşmadım. Mehmet Bey ben içeriye girince önce şaşırdı ama sonra bana ‘Niye anlaşamıyorsunuz anlaşın’ dedi. Ben de ‘Başkanım anlaşılmayacak bir şey yok Nazmi devam etti. Şikâyet dilekçelerinin hepsi yalan bana bir tanesini gösterin’dedim. Bana ‘400 delegenin 370’ ini değiştirdik’ deyince ben Sayın Keçeciler’e ‘İşte buna sevindim teşkilat başkanının odasında, başkanın yanında bunları konuştuğunuz için teşekkür ediyorum çünkü yetkiniz yoktu. Tüzüğe göre delegeleri kafanıza göre değiştiremezdiniz şimdi size hodri meydan diyorum’ dedim ve çıktım.
GENEL MERKEZE KARŞI KONYA’DA KONGREYİ KAZANDIK
Çalışmalara başladık, kongre günü geldi çattı. Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda kongre yapıldı; 350 delegeyi değiştirdiler ama kongrede 140 oyu zor aldılar. Ve salonu terk etmek zorunda kaldılar. Kongreyi aldık, kongreden sonra ben ‘gelin uzlaşalım birlikte çalışalım’ dedim. Mehmet Bey beni çağırdı, Safter Gaydalı ile Ahmet Alkan da vardı. Mehmet Bey ‘konuşacak bir şey yok kongre bitti kongreden sonra ne varsa yapın basının karşısında milletin karşısında birlik beraberlik içerisinde yola devam edelim’ dedi. Nazmi’ye ‘Ben şunu söyleyeceğim kongreyi kazandım bir. Beni fesih etmeniz lazım iki. Üç eteğimizdeki taşı döktük, birlik beraberlik içinde çalışmamız demeniz lazım’ dedim. Ama daha sonra Salih’i de beni de fesih ettiler. Biz de böylelikle siyasetten kurtulmuş olduk.
BAŞBAKAN OLARAK GELEN ÖZAL’A YÜZBAŞI ‘SAYIN CUMHURBAŞKANIM’ DEMİŞTİ
Özal’ın ilk Konya’ya gelişi idi. Dışardan tanıyoruz ama yanına hiç gitmemiş, hiç yakından kendisini görmemiştik. Rahmetli Özal geldi, İl Teşkilatını açıkladık O zaman Arapoğlu makasındaki Karkınlıların Mehmet beyin binasında idi. Oradan da fuar lokantasında gittik, akşam yemeği yedik, rahmetli Özal çok özel bir konuşma yaptı, hepimiz dinledik. Kendisini yakından ilk görüşüm böyle oldu. Bir de yine bir gün Özal’ı Askeri havaalanında karşılayacaktık. Uçaktan indi, Yüzbaşı tekmil veriyordu ‘karşılama mangası emrinize hazırdır Sayın Cumhurbaşkanım’ dedi. Oysa Özal Başbakan idi. Aradan belli bir zaman geçti. Aynı hava alanı idi. Bu kez Özal’ı Cumhurbaşkanı olarak askeri havaalanında karşılıyorduk. Aynı yüzbaşı vardı ve o günü hatırlatarak ‘Demek ki bizi o gün Allah konuşturdu’ dedi.
CUMHURBAŞKANLIĞI İÇİN BİZE OYLAMA YAPTIRMIŞTI
Özal Cumhurbaşkanı olmadan önce bizden önce vekillerini iki defa toplamış, fikirlerini almış… Kendisi cumhurbaşkanı olmak istememiş, yerine başka birini geçirmek istemiş ama hesaplar tutmamış. Daha sonra Türkiye genelindeki il veya ilçe başkanlarını çağırdı, il ve ilçe başkanları toplandı. Orada Belediye Başkanları da vardı, biz de bir oy kullandık. O oylamada kullanılan oylarda yüzde 92 Cumhurbaşkanı ol çıkmıştı.
ÖZAL’IN YERİ DOLDURULAMAZ
Konya’nın vekilleri için merkez yoklaması yaptık. Ankara’da cumhurbaşkanı olduğu zaman bizi köşkte kabul etti, orada da bulunduk. Sevecen akıllı bir insan, yeri doldurulamayacak politikacı idi, devlet adamı idi. Yerinin dolacağını da görmüyordum.
4 ÇOCUK 11 TORUN SAHİBİYİM
4 çocuğum var sırası ile; Mustafa, Osman, Ahmet ve Fatma bu çocuklarımın evliliklerinden de 11 torun sahibi dedeyim. Her haftanın Pazar günü için bizim bir aile geleneğimiz var. Pazar günü çocukların hepsi bizde toplanır, bize gelirler. O Pazar günü hep beraber yer içeriz; bohça bahçe bizden yemek yıkama onlardan… Akşam oldu mu da herkes evine çeker gider. Bir hafta ayrı kalırız ama Pazar günü tekrar bir araya gelir, hasret gideririz. Bizim böyle bir geleneğimiz var.
FABRİKADA VAKİT GEÇİRİYORUM
Dikiş fabrikasına her gün giderim, ben satış yerinde dururum. 4-5 yerimiz var, fabrikada ceket imalatı yapılır. Bir pantolon atölyesi var, bir satış yerimiz var, bir de teşhir yerlerimiz var. Ben genellikle teşhir yerinde duruyorum. Fabrikanın başında büyük oğlum Mustafa durur. Mustafa bu konuda cesaretli maharetli. Osman kardeşimin oğlu, Musa ile haftada bir gün şehirlerarası pazarlamaya giderler. Ahmet üniversitede öğretim üyesi, kızım da ev hanımı. Bu günlük telâşe içerisinde fırsat buldukça yine toprak ile yeşillik ile uğraşıyorum.
Hacı Ali Bozdam
Reviewed by Bozkır Dernekleri
on
Ağustos 03, 2008
Rating:
Hiç yorum yok: